Saliha Gizem ÖNDER

Azerbaycan Cumhurbaşkanlığına Bağlı Devlet İdarecilik Akademisi

Doktora öğrencisi

 

E-mail: ondersalihagizem@gmail.com

ORCID: 0000-0003-0784-1729

 

Özet. Mark Neocleous, “Devleti Tahayyül Etmek” isimli eserinin “Haritacılığın Şiddeti” bölümünde haritaları egemen siyasal güçlerin çıkarları doğrultusunda şekillenen ve devleti varlık haline getiren şiddeti maskeleyen tasarılar olarak değerlendirmektedir. Neocleous’un dikkatlere sunduğu bu iddia sınırların belirlenirken haritaların dahi gizleyemediği, devletlerin çıkarları doğrultusunda çatışma alanları olan toprakların varlığı ihtimalini akla getirmektedir. “Haritacılığın şiddeti”nin, “şiddetin haritası”na dönüştüğü coğrafyalara yönelik bir inceleme yapma gayretinde olan bu çalışma, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlıklarını kazanan Kırgızistan-Özbekistan-Tacikistan devletlerindeki anklav-eksklav toprakların durumunu konu edinmiştir.

Anahtar kelimeler: haritacılık, Sovyetler Birliği, Türkistan, anklav, eksklav

 

Giriş

Neocleous’a göre harita devletin toprağa dayalı imgeleminin somutlaştırılması açısından önemli olan politik bir objeye karşılık gelmektedir. Haritacılığın başlangıç tarihini monarşik bir iktidarın ve yükselen tüccar sınıfının olumlandırılmasına dayandıran yazar, haritayı Avrupa’nın yönetici elitinin hegemonyasının tamamlayıcısı olarak görmektedir. Bu itibarla haritalar büyük Avrupalı güçlerin ticari bakımdan değerli toprakların mülkiyeti için çekişmelerini temsil etmektedir. Tabiat kendi başına hiçbir politik biçime sahip olmadığından egemenlik mekanı kapsamanın ötesinde yaratmaktadır [7]. Haritalar ise bu politik işlevin yardımıyla dünyayı inşa etmekte ve sınırları yaratmakta kullanılmaktadır.

Haritalamanın devletlerin toprağa dayalı arzularının somutlaştırılması açısından önem arz ettiğini ifade eden Neocleous, sömürgeci iktidarın yönetimi için kullanılan iyi bir teknik olduğunu hatırlatmaktadır [7]. Devlet egemenliğinin coğrafi otoritenin mitsel bir kudretinden doğduğu kabulü, haritaların tarihsel olarak yalnızca devlet erki merkezine yakın olanların ulaşabildiği ayrıcalıklı bir bilgi olduğu düşüncesini beraberinde getirmiştir. Ulusal güvenlik kılıfı altında haritaların evrensel olarak sansürlenmesi, gizli tutulması ve tahrif edilmesi bahse konu ayrıcalıklı bilgiye ulaşmanın kolay olmadığını göstermesi açısından önemlidir [7]. Haritalar egemen siyasal güçlerin bilgisini ve kavramlarını iletmenin en etkili tasarılarından biridir. Dünyanın başlangıç meridyeninin Londra’da yer alan Greenwich kasabası olarak kabul edilmesi dahi bu çerçevede düşünülebilir.

Haritanın gücünün kısmen yaratıcısının görünmemesinde yatması, haritanın seçilmiş ve kodlanmış bir tasvir olduğunun unutulmasını kolaylaştırmaktadır. Harita ikamet edenlerin özdeşleşebileceği bir devlet imgesinin biçimlenmesine yardım ederek halkın kültürel bütünleşmesinde önemlidir. Neocleous’a göre haritaların ülkede yaşayanların kültürel anlamda bütünleşmesinde ve onların politik tahayyülünün devlet etrafında yoğunlaşmasında ciddi katkılarının olduğunu söylemek mümkündür. Haritalar kişilere vatanındaki köklerini o topraktaki gerçek fiziksel kökleri gibi tahayyül etme imkanı verdiğinden, devletin hiçbir rol oynamadığı alanlarda bile ulusal sahanın merkezliğinin ifadesidir [7].

Haritalar devletin sınırlarının çizildiği politik ve şiddet içeren süreçleri maskelediğinden devletin kendi toprağını doğal sınırlar olarak değerlendirmesine neden olmaktadır. Haritaların egemen sınıfın devletin içinden çıktığı şiddeti politik tahayyülden silme eğiliminde olduğunu dile getiren Neocleous, devlet aklı altında yürütülen eylemlerin bir siyasal iktidarın çıkarlarından ziyade doğal ihtiyaçları içerir gibi görünmesindeki etkisine dikkat çekmektedir [7]. Devletin varlık kazanmasında etkisi olan şiddetin haritalar aracılığıyla gizlendiğine yönelik iddia, haritalarda dahi gizlenemeyen şiddetin var olabilme ihtimalini akla getirmektedir.

Ülkeler arasında yaşanan sınır sorunları haritaların doğal olmaktan öte egemen siyasal güçlerin tasarısı olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Bu kargaşaya bir de birbirinin içine geçmiş toprakların varlığı eklenince kartografik sansür dahi yetersiz kalmakta, haritalar bile devletlerin çıkar çatışmalarını saklayamamaktadır. Anklav ve eksklav topraklar söz konusu olduğunda Neocleous’un ifadesiyle “haritacılığın şiddeti” yönünü “şiddetin haritasına” çevirmektedir.

 

  1. İç İçe Geçmiş Topraklar: Anklav ve Eksklav

Anklav ve eksklav topraklar uluslararası ilişkiler literatüründe “çevreleyen ülkenin etine saplanmış kıymık” ya da “ayakkabıdaki taş” olarak değerlendirilmektedir [2]. Her iki toprak tipinin neye karşılık geldiği tanımlanırsa değerlendirmede haklılık payı olduğu hemen fark edilecektir. Anklav toprak, siyasi coğrafyada tamamen başka bir ülkenin sınırları dahilinde yer alan toprak parçasına karşılık kullanılmaktadır. Eksklav toprak ise siyasi olarak bağlı olduğu ülkeye coğrafi açıdan bağlı olmayan bu ülke ile arasında başka bir yabancı ülke ya da ülkeler bulunan toprak parçasıdır [2]. Sınırların çizilmesinde bir takım ölçütler belirlenmeye çalışılsa da ortaya atılan yaklaşımların doğal-yapay sınır ikiliğini geçemediği göz önünde bulundurulmalıdır.

Şekil 1.’in sol kısmında görüldüğü gibi Y ülkesinin içinde yer alan X ülke parçası Y ülkesine göre anklav, X ülkesine göre ise eksklav konumdadır. Şeklin sağında ise Y ülkesi içinde yer alan X ülke parçası X ülkesine göre eksklavdır, fakat Z ülkesi ile sınırı olduğu için Y ülkesine göre anklav değildir. Örneklerle açıklamak gerekirse Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu alan, Türkiye’nin eksklavıyken, Suriye açısından anklav alan durumundadır. Vatikan, İtalya için bir anklav olduğu halde herhangi bir ülke açısından eksklav değildir. Bununla birlikte Polonya ve Litvanya arasındaki Kaliningrad bölgesi, Rusya Federasyonu’nun eksklavı olduğu halde herhangi bir ülkenin anklavı değildir [11].

 

  1. Türkistan Coğrafyasındaki Anklav-Eksklav Topraklar

Politikanın coğrafyayı, coğrafyanın da politikayı etkilediği gerçeği çerçevesinde günümüz Orta Asya coğrafyalarında yaşanan sınır sorunlarına bağlı talep edilen toprakların Sovyetler döneminden izler taşıdığını söylemek mümkündür. Bahse konu coğrafyalarda sınır sorunları pek çok nedene dayandırılabilse de anklav ve eksklav toprakların varlığı çatışmalara sebep olmakta, ilgili devletlerce çözüm yolları aranmaktadır. Kırgızistan-Özbekistan-Tacikistan sınırları içinde yer alan bölgelerdeki bu iç içe geçmiş toprakların mevcut konumlarının anlamlandırılması açısından tarihlerine bakmak önem arz etmektedir.

Rus Çarlığı 1860 civarlarında şimdiki Orta Asya coğrafyasına geldiğinde Türkistan Umum Vilayeti’ni kurarak Türkistan ismini siyasi bir birim olarak kullanmıştır. Bolşevik İhtilali’nden sonra ise bölgede yaşayan Türk boyları, varlık gösterdikleri coğrafyalarına göre ayrı ayrı milletler olarak kabul edilmiş ve farklı özerk cumhuriyetlerin vatandaşları haline getirilmişlerdir. Bu durum her özerk cumhuriyetin vatandaşlarından diğer boylara mensup olanlar için özerk bölgeler oluşturulmasına ya da anklav-eksklav toprak uygulamalarına neden olmuştur [11].

1918 yılında Taşkent’te düzenlenen Beşinci Sovyet Kongresi kararı gereğince Rusya Federasyonu bünyesinde Türkistan Bolşevik Özerk Cumhuriyeti kurulmuştur. Buhara ve Harezm Devletleri ise Türkistan Özerk Sosyalist Cumhuriyeti dışında tutulmuş, Türkistan bu sebeple ikiye ayrılmıştır. Harita 1.’de de görüldüğü gibi Bolşeviklerin politikaları çerçevesinde Türkistan dört ayrı parçaya bölünmüştür. Eylül 1929’da Özbekistan’ın Hocent Bölgesi Tacikistan’a verilmiş ve adı Leninabad olarak değiştirilmiştir. Birkaç yıl sonra Fergana Vadisi’nde başlayan kanal inşaatı sebebiyle Tacikistan’a verilen bu toprağın bir kısmı tekrar Özbekistan’a iade edilmiştir. Benzer bir örnek Özbekistan ve Kazakistan arasında da gerçekleşmiş, 1924 yılında Kazakistan toprağı olan Karakalpakistan Özerk Bölgesi, 1936 tarihinde Özbekistan’a verilmiştir [6].

1922 Nisan’ında Türk temsilciler tarafından Semerkant’ta Türkistan Müslümanları II. Kurultay’ında Türk Müstakil İslam Cumhuriyeti’nin kurulmasına yönelik 36 maddelik Anayasa kabul edilse de bu girişim uygulamada karşılığını bulamamış, kurultay gereği toplanan heyet de bir zaman sonra dağılmıştır [3]. Buhara Halk Cumhuriyeti önce Buhara SSC’ne dönüştürülmüş, sonrasında Özbekistan ve Türkmenistan SSC’lerine katılmasına karar verilse de 27 Ekim 1924’de Buhara SSC’nin kaldırıldığı ilan edilmiştir. Harezm Halk Cumhuriyeti ise 20 Ekim 1924’te önce Harezm Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti olarak ilan edilmiş, sonrasında 30 Ekim 1924’te yapılan kurultayla toprakları Özbek, Türkmen ve Karakalpaklar arasında taksim edilerek Harezm Devleti tamamen ortadan kaldırılmıştır [5].

5 Nisan 1924 tarihinde Rusya Komünist Partisi tarafından oluşturulan özel bir komisyonla Türkistan coğrafyasında ulusal bölge sınırları oluşturulmaya başlanmış, aynı yılın Eylül ayında Türkistan Özerk SSC Merkez Yönetim Komitesi’nin oturumunda Orta Asya ulus bölge sınırlarının oluşturulmasına karar verilmiştir. 30 Aralık 1922’de resmen kurulan SSCB Stalin’in öngördüğü gibi Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti, Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Belorus Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Transkafkasya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti olarak dört devletten oluşmuştur. 1924 yılına gelindiğinde ise “bir etni-bir toprak” ilkesiyle tüm idari varlıklar feshedilip, Orta Asya haritası yeniden çizilmiştir [4]. Böylece bir yanda Türkmenistan ve Özbekistan SSC’leri, diğer yanda her ikisi de Rusya’ya bağlı olan Kırgızistan ve Karakırgızistan Özerk Cumhuriyetleri ve Karakalpakistan özerk bölgesi ortaya çıkmıştır. 1929’da Tacikistan Özbekistan’dan ayrılarak bir Sovyet Cumhuriyeti olurken Kırgızistan’ın adı Kazakistan, Karakırgızistan’ın adı ise Kırgızistan olarak değiştirilmiştir (8). Türkistan coğrafyasına yönelik alınan kararlarla aynı halkın farklı ulus devletlere ayrılması neticesinde suni sınırlarla devletler oluşturulmuş, yeni bölünme ve çatışma alanları ortaya çıkmıştır. Burada Neocleous’un haritaların önemli siyasal sorunları örtbas ederek tarihsel anlamda olumsal olanı doğallaştırmaya hizmet ettiğine yönelik ifadesini hatırlamak yerinde olacaktır [7].

13 Şubat 1925’te Buhara’daki I. Özbek Sovyet Kongresi’nde 17 Şubat’ta Özbekistan SSC’nin kurulmasına yönelik bir bildiri yayınlanmış ve Özbekistan SSC’nin ilk sınırları içinde Taşkent, Semerkant, Fergana, Kaşkaderya, Zarafşan, Surhanderya, Harezm vilayetlerinin dışında bir de Tacikistan Özerk SSC yer almıştır. Özbekistan’ın ikinci sınırları, içine Harezm, Buhara, Orta Zarafşan, Semerkant, Hocent, Andican, Taşkent, Kokand, Kaşkaderya, Surhanderya ile Kazak-Karakalpak’ı alacak şekilde belirlenmiştir. 16 Ekim 1929 tarihinde ise Özbekistan SSC’ye bağlı Tacikistan ÖSSC, Özbekistan’dan bağımsız SSC haline getirilmiştir. Öncesinde Özbekistan sınırları içinde yer alan Hocent ise Tacikistan SSC’ne verilmiştir [11].

Komünist Parti Merkez Komütesi’nin II. Kongresi kararı gereğince 14 Ekim 1924’de Rusya Federasyonu içerisinde Kara-Kırgız Özerk Bölgesi kurulmuş, 25 Mayıs 1925 kararıyla da ismi Kırgız Özerk Bölgesi olarak değiştirilmiştir. Kırgız Özerk Bölgesi’nin temsilcilerinin talebi ve SSCB Merkez yönetiminin kararıyla 1 Şubat 1926 yılında Kırgızistan SSC, içine Bişkek’i, Fergana ve Hokand’ın bazı bölgelerini, Oş ve Pamir’in kuzeyini, Nemangan ile Andican’ın önemli kısımlarını, Karakol bölgesini, Evliya Ata’nın bir kısmını alacak şekilde kurulmuştur [11].

Sovyetler Birliği’nin ilk dönemlerinde Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan’ın sınırlarına karar verilirken ortaya çıkan karışıklıklar, birbirlerinin sınırları içinde yaşayan halkların varlığına sebep olmuş, anklav ve eksklav toprak tiplerinin bölgedeki örneklerini meydana getirmiştir. Fergana Vadisi’nde yaklaşık 100.000 kişilik nüfusu olan sekiz anklav-eksklav toprak bulunmaktadır. Su ve toprak paylaşımının yanı sıra ulaşımın da anklavların-eksklavların üzerinden sağlanması bölgedeki çatışmaların başlıca nedenleri arasındadır [6].

Fergana Vadisi’nde bulunan anklavlardan özellikle Barak, Şahimerdan, Soh ve Voruh’ta su ve toprak paylaşımı ve ulaşım ağlarından dolayı sıklıkla çatışmalar yaşanmaktadır [6]. Sarvak ve Soh’ta hakim nüfusun toprağın sahibi olunan ülkeden olmaması dikkat çekicidir. Soh anklavının paylaşılamamasının sebebi bölgede doğalgaz çıkıyor olmasında ve SSCB döneminde Sovyetlerin askeri üssüne ev sahipliği yapmasında aranabilir [9]. Kırgızistan’ın Soh anklavında yaşayan halk etnik olarak Tacik olduğu halde Özbekistan’ın egemenliğindedir. Bu itibarla Soh, Tacikistan açısından soydaşlık, Özbekistan açısından ise egemenlik sorununun kaynağı konumundadır.

Sovyet cumhuriyetlerinin oluşum aşamasında Kırgızistan ve Kazakistan’ın isimlendirilmesine yönelik yaşanan ve sonrasında düzeltilen karışıklığı hatırlamak da yerinde olacaktır. Çarlık rejiminin yıkılmasıyla kurulan ve 1920 yılında kaldırılan Alaş Orda Devleti’nin yerine Kazakistan’da Rusya Sovyet Federe Sosyalist Cumhuriyeti bünyesinde Kırgız Özerk Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu dönemde Bolşeviklerin Kazaklara Kırgız, Kırgızlara ise Kara-Kırgız demelerinden kaynaklanan yanlışlık 25 Mayıs 1936 SSCB Anayasası ile düzeltilmiş ve Kazakistan ve Kırgızistan birbirinden ayrı Sovyet cumhuriyetleri olarak anayasada yer almışlardır (10). Kırgızistan ve Özbekistan arasındaki anklav-eksklav topraklarla ilgili sorunların çözümü için 5 Eylül 2017 tarihinde Özbekistan ve Kırgızistan liderlerinin Bişkek’te bir araya gelmesi ilk temasların sağlanması açısından oldukça önemlidir [11].

1 Ağustos 2018’de Özbekistan Başbakanı Abdulla Aripov’un Bişkek’i ziyareti sırasında Kırgızistan’ın Özbekistan’daki Barak eksklavına karşılık arazi takası yapılmasına, Barak karşılığında sınır bölgesindeki verimli toprakların Kırgızistan’a verilmesi kararlaştırılmıştır. Karar neticesinde Kırgızistan’a ait Barak eksklavı Özbekistan’a bırakılacak, Özbekistan ise Barak ile eşit büyüklüğe sahip Oş bölgesindeki Aktaş köyü ile sınırdaş olan Birleshken köyünden bazı toprakları Kırgızistan’a verecektir [11].

23-25 Mart 2021 tarihinde Taşkent’te Kırgızistan ve Özbekistan yetkililerinin bir araya geldiği toplantıda ise Kırgızistan Milli Güvenlik Devlet Komitesi Başkanı General Kamçıbek Taşiyev iki ülke arasındaki sınır sorununun yüzde yüz çözüme kavuşturulduğunu ifade etmiştir. Orto-Tokoy Barajı ile birlikte 477 hektar arazinin Kırgızistan’a geçmesine ve barajın suyunun % 95’inin Özbekistan tarafından kullanılmasına karar verilmiştir. Ancak kesin çözüme üç ay içerisinde ulaşılacağı dile getirilmiştir [1].

 

 Sonuç

 

Mark Neocleous’un, haritaların egemen güçlerin çıkarları doğrultusunda varlık kazanırken şiddetlerini gizleyerek oluşturdukları tasarımlar olduğu iddiası, varlıkları maskelenemeyen toprakların olup olmadığı sorgulamasını doğurmuştur. Haritalar üzerinde gösterilmek durumunda kalan anklav ve eksklav topraklar sınır sorunlarının temel sebeplerinden biri olmakla önem arz etmektedir. Çalışmanın inceleme nesneleri olan Kırgızistan-Özbekistan-Tacikistan sınırları içinde bulunan anklav ve eksklavlar bölgesel çatışmaların kaynakları arasındadır.

Sovyetler Birliği’nin ilk döneminde Orta Asya coğrafyasında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerin kurulması ve sınırlarının belirlenmesi sırasında yaşanan karışıklıklar ve yapılan sık değişimler birbirlerinin içine geçmiş toprakların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Türkistan Özerk Sosyalist Cumhuriyetinin kurulmasıyla başlayan süreç önce Türkistan ÖSC bölünmesi, sonrasında ise yerine Kırgızistan SSC, Kazakistan SSC, Özbekistan SSC, Türkmenistan SSC ve Tacikistan SSC’lerin geçmesiyle devam etmiştir. Türkistan ÖSC gibi yekpare bir toprak parçasının çeşitli cumhuriyetlere ayrılması sınırların nasıl belirleneceği sorusunu beraberinde getirmiştir. “Bir etni- bir toprak” ilkesiyle Orta Asya’nın haritasını çizmek coğrafyada halkların iç içe yaşadığı gerçeği ile birlikte düşünüldüğünde bir hayli zordur. Bu zorluk anklav ve eksklav toprakların bölgedeki örneklerinin oluşmasında etkili olmuştur.

Su ve toprak paylaşımı dışında ulaşımın da üzerinden sağlandığı anklav-eksklav topraklar bölgesel çatışmalara da sebebiyet vermiştir. Sınır sorunlarının varlığı haritaların doğal değil yapay olduğunu göstermesi açısından fikir verebilir. Bu yapaylık Sovyet sonrası Türk cumhuriyetleri için “şiddetin haritası”na karşılık gelmesi açısından önem arz etmektedir.

 

Kaynakça

 

  1. Aliyev, N. (2021). Kırgızistan ve Özbekistan Arasındaki Sınır Sorunu Karşılıklı Arazi Değişimiyle Çözüldü. – https://www.haberler.com/kirgizistan-ile-ozbekistan-arasindaki-sinir- sorunu-14022936-haberi/
  2. Demir, T. (2020). Anklav, Eksklav ve Uç Topraklar-Güvenlik İlişkisi. // Güvenlik Bilimleri Dergisi, UGK Özel Sayısı, s. 51-77.
  3. Eşov, B. (2012). Turkiston Avtonom Sovet Respublikasi (Turkistan Respublikasi). – https://shosh.uz/uz/turkiston-avtonom-sovet-respublikasi-turkiston-respublikasi-2/
  4. Hasanoğlu, İ. (2015). Homo Sovietıcus: SSCB’de Sovyet Halkı İnşası Çabaları. // Turkish Studies 10 (1), s. 311-340.
  5. Hayit B. (1978). Türk Dünyasında Rus Emperyalizminin İzleri. İstanbul: Sabah Gazetesi Kültür Yayınları.
  6. Joldoshov, A. (2019). Kimlik ve Sınır: Orta Asya’da Sınır Sorunları. // Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi 19 (2), s. 303-326.
  7. Neocleous, M. (2015). Devleti Tahayyül Etmek. Ankara: NotaBene Yayınları.
  8. Roy, O. (2016). Yeni Orta Asya ya da Ulusların İmal Edilişi. İstanbul: Metis Yayınları.
  9. Uulu, U.A. (2006). 1990 sonrası Kırgızistan dış güvenliği ve NATO. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Üniversitesi, İstanbul.
  10. Yalçınkaya, A. (1999). Yetmiş Yıllık Kriz: Sovyetler Birliği’nde Moskova-Türkler İlişkileri. İstanbul: Beta.
  11. Yalçınkaya, A. Ve Abıdzhanov, K. (2020). Özbekistan ve Kırgızistan’daki Anklav/Ekslav Alanlarının Çözüm Süreci. // MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi 9 (4), s. 2653-2667.
  12. Border incidents in Central Asian enclaves. /OCHA: Humanitarian BulletinSouth Caucasus and Central Asia, Issue 02 | 1 January – 30 June 2013/ – https://reliefweb.int/sites/reliefweb.int/files/resources/HB_ROCCA_20130709%20EN.pdf

 

 

Saliha Gizem Öndər

ŞİDDƏTİN XƏRİTƏSİ: TÜRKİSTAN COĞRAFİYASINDA SİYASİ TORPAQLAR

 Xülasə

Mark Neokleus “Dövləti təsəvvür etmək” adlı əsərinin “Kartoqrafiyanın şiddəti” bölməsində xəritələri hakim siyasi güclərin maraqları istiqamətində formalaşan və dövləti meydana gətirən şiddəti ört-basdır edən dizaynlar kimi qiymətləndirir. Neokleusun diqqətə çatdırdığı bu iddia sərhədləri təyin edərkən xəritələrin belə gizlədə bilmədiyi dövlətlərin maraqlarına uyğun münaqişə bölgəsi olan torpaqların mövcud olma ehtimalını ağıla gətirir. “Kartoqrafiyanın şiddəti”nin “şiddətin xəritəsi”nə çevrildiyi coğrafiyaları təhlil etməyə çalışan bu araşdırmada Sovet İttifaqının dağılması ilə müstəqillik əldə etdikdən sonra Qırğızıstan-Özbəkistan-Tacikistan dövlətlərindəki anklav-eksklav torpaqlarının vəziyyətindən bəhs edilir.

Açar sözlər: kartoqrafiya, Sovet İttifaqı, Türküstan, anklav, eksklav

 

 

Saliha Gizem Önder

MAP OF VIOLENCE: POLITICAL LANDS IN TURKESTAN

 Abstract

Mark Neocleous, in the “Violence of Cartography” section of his work “Imagining the State”, evaluates maps as designs that mask the violence that is shaped in line with the interests of the dominant political powers and brings the state into existence. This claim, brought to attention by Neocleous, brings to mind the possibility of the existence of lands that are conflict areas in line with the interests of the states, which even the maps cannot hide while determining the borders. This study, which endeavors to analyze the geographies where the “violence of cartography” has turned into a “map of violence”, is about the situation of the enclave-exclave lands in the Kyrgyzstan-Uzbekistan-Tajikistan states that gained their independence after the collapse of the Soviet Union.

Keywords: Cartography, Soviet Union, Turkestan, enclave, esclave

 

 

 

 

---------------